Yeni Medya Sanatında Akışkan Gerçeklik...
 
Derya Yücel & Una Popovic
İstanbul-Belgrad,
Nisan 2014 – Temmuz 2015
 
Yaratıcı pratikler tarihi boyunca çoğunlukla “gerçek”liğin yorumlanması, yeniden yaratılması ve insan imgeleminin bulanık yapılarının bir araştırması oldu. Dünya kendini bize, sanatçıların uzun zaman bir yüzeye yansıttığı bu kurguların ışığında gösterdi. Geleneksel sanat etkinliği gerçeğin tasarımlanması olsa da günümüzde yeni dijital teknolojilerin sunduğu düzenekler sanat yapıtının kendisini gerçekliğin bir simülasyonu haline getirdi. Dijital mecralar yalnızca gündelik yaşamı değil sanatsal, kültürel ve toplumsal ufkumuzu büyük ölçüde genişletti. Ancak bu yoğun veri akışı ve enformasyon kargaşası arasında “gerçek”le algısal iletişimimizi yitirmek çoğu zaman ödediğimiz bir bedel haline geldi. Bugün, teknoloji (d)evrimi, bireysel ve toplumsal gerçekliğin ortak sorgulamasında yeni araçlar öneriyor ve yeni medyanın bu araçları kullanma stratejileri de geleceğin sanat algısı üzerine ipuçları veriyor. Peki, sanat hala gerçekliğin/hakikatin tekrardan sunumu, temsili, ikamesi olabilir mi? Gerçeklik yorumu sanat yapıtları tarafından nesneleştirilse de, bugün katı bir forma sabitlenemez bir gerçeklik deneyiminden bahsedemez miyiz? Bugün dijital kültür ortamında bilgi, imge ve temsilin anlamı sanatı nasıl dönüştürmekte?
 
Formsuz: Yeni Medya Sanatında Akışkan Gerçeklik başlıklı etkinlik, bu minvalde önümüze gelen soruları sıralamak ve yeni medya sanatının bu sorulara birer cevap olmasa da getireceği önerileri araştırmak amacını taşımakta. Başlığını, Georges Bataille’ın kuramlaştırdığı “L’informe/formless” kavramından alan sergi, yeni medya sanatı dahilinde değişken sınırların değişen konumlarına, Sırbistan ve Türkiye’den katılan sanatçıların üretimleri üzerinden odaklanıyor. Bu bağlamda, “Formsuz” kavramı hem günümüz dünyasını hem de günümüz sanatını tarif edebilecek anlamlı bir metafor olarak öne çıkıyor. Bataille’da bu kavram, şeyleri olumsuzlayan ya da biçim yoksunluğuna vurgu yapan bir sıfat değil, biçim ve içerik arasındaki yıkıcı bir ikilik olarak anılmıştı. Herşey kendine dair bir forma zaten sahipti, solucan, örümcek, tükürük hatta evren bile değişken formsuzluğuyla bir biçim olarak özgürleştirici bir metafor olabilirdi. Bataille, formsuz’u her türlü kategoriyi bozmanın yeni bir yolu olarak görmüştü. Biz de, medya sanatı üretimlerini “formsuz” kavramı üzerinden okumak için çok çeşitli yollara sahip olabileceğimize inanıyoruz. Öyle ki, günümüz dünyasının kargaşa ve düzensizliği içinde, yapısı bozulmuş, koordinatlarını yitirmiş, akışkan bir deneyime dönüşen gerçeklik algımızın sanatçılar tarafından birer yeni medya formuna dönüştüğünü izliyoruz. Tıpkı “formsuz” kavramında olduğu gibi yeni medya sanatının da zaman/mekan/biçim/içerik bağlamlarına dair değişken, akışkan ve sabitlenemez formlara imkan verdiğini gözlemliyoruz. Yeni medya sanatlarının gündelik fenomenlerle yakın ilişkisi, bu tip sanat üretimlerinin kültürel perspektiften ele alınmasının kaçınılmaz olduğunu bize kanıtlıyor. Dijital teknolojilerin aracı ya da ortamı olduğu sanat üretimlerinde ilgi daha çok biçim/temsil üzerine değil, deneyim/algı üzerine işlemekte hatta, Bataille’in de çok öncesinde ileri sürdüğü gibi sanat, bir “sınıraşma” refleksi olarak kendini göstermekte.
 
Akışkan Sınırlar...
 
Sanatta geleneksel kategorilerin sınırları, teknolojinin kullanılması ile gittikçe farklı bir boyut kazandı. Sanatçı kimliği, izleyicinin rolü, sanat yapıtının gerçekliği, disiplinler ve form-içerik gibi katı kategorilerle sınırlanamaz olan günümüz sanatı, değişebilir, kolektif, işbirliğine dayalı, saydam ve esnek ölçütlere evrildi.
 
Yirminci yüzyılın başında Modern Sanat, sanatçı kimliğine, sanatsal gerçekliğe ve onun temsiliyetine yapılan atıfları yeniden tanımladı. Sanat, nesne dünyasının temsiliyetini soyutlayarak ya da yerine nesnenin kendisini koyarak yeni bir tür gerçekliği benimsedi. Sanat nesnesinin yeniden tanımlanmasına aracılık eden sanatçılar, yaratıcı edimi sanatçının tek başına gerçekleştirmediğini, izleyicinin, yapıtın içsel özelliklerini deşifde edip yorumlayarak yaratıcı edime katkıda bulunduğunu haber vermişti. Eylem ve izleyicinin katılımı önce Kinetik sanat ve Op-Art’la sonra Fluxus, Happening, Performans ve Yeni Gerçekçilik’te önemli bir rol oynamıştı. İzleyicinin rolü aslında bir kaç aşamada dönüştü; edilgen, aktör, etkin ve ortak yaratımlı katılımcı. Yeni medya sanatıysa izleyici ile sanat yapıtı arasındaki etkileşimi karşılıklı etki biçiminde yerleştirdi. İzleyici artık sanat yapıtının kurulmasına, tasarımına, içerik ve davranışına etkin olarak katılan kullanıcılara, dolayısıyla tüketici artık üreticiye dönüştü. Bu yaklaşımda alıcı kişi yaratıcı edimin ayrılmaz bir parçası haline geldi. İzleyicinin alanı ve etkisi genişledi. Sanatçı ve izleyicinin davranış kodları değişken, sanatçı-yapıt-izleyici kimlikleri arasındaki sınırlar akışkan bir forma büründü.
 
Dijital teknolojiler, sanatçıya sanat yapıtının uzamsal kimliğini genişleten yeni yöntem ve paradigalar sundu. Bu olanak, yalnızca yapıt/imge açısından değil izleyici-yapıt arasındaki etkileşim alanını da genişletti. Gerçek dünyanın hem algısal hem duyusal koordinatları sanal uzamın sonsuzluğuna yol almaya başladı. Yeni medyanın içerdiği geçişlilik, yalnızca sanatsal anlatım biçimlerini değil, üretim araçlarını da çeşitlendirdi. Öyle ki, birler ve sıfırlar topluluğu olarak duran bir veri formu üç boyutlu modelleme ve animasyon yazılımıyla yaratılan bir sanal nesneye, -animasyon olarak- hareketli bir görüntüden -heykel/resim olarak- fiziksel bir forma bürünüyor. Animasyon ya da görüntü, internet ağında dolaşıma girerek -net sanatı- var olabiliyor. Bugün, yeni medya sanatı, geleneksel kategorilere ait kavramları analiz etmek yerine onları birbirine bulaştırmakta daha hevesli davranmakta. Sanatçıların stratejileri, ‘gerçek’liğin kestirilemez doğasına vurgu yaparcasına onu manipüle etme ve sanatın özerk rolünü sorgulama üzerine işlemekte. Sanatçılar, esnek formların üretimi, hızlı veri akışına dahiliyet, anlık enformasyona açıklık, refleksif örgütlenme ve katılım gibi pratiklerle ilerleyen bir dili benimsemekte. Dijital dünyada gerçeğin sanatsal olarak incelenmesi, “akışkan gerçekliğin” barındırdığı sınırların, tuzakların ve olanakların sorgulanmasının bir yoludur. Bu anlamda, yeni sanat bir medya ekolojisi olarak tanımlanabilir.
 
Sergi üzerine kısa bir kılavuz...
 
BENTO (Elif Öner&Vincent Rozenberg), sergi için “Pixel Remapping” başlıklı bir net-art projesi üretiyor. www.pixelremapping.museummodern.org internet adresi üzerinden kullanıcı ile interaktif biçimde ilişki kuran çalışma, “sıradan” bir görüntünün nasıl daha geniş bir görsel arşivin parçası olabileceğine, ayrıca anlık görüntünün beklenmedik değişiminin görsel dili nasıl yeniden inşa edebileceğine işaret ediyor. “Pixel Remapping”, günümüz sanat üretim biçimlerinin genişlemesine dair bir öneri paylaşıyor. Dejan Grba, video ve fotoğraf biçimlerinde hayata geçirdiği “Alibi (Black or White)” isimli transmedya projesinde Michael Jackson’ın bir video klibini kullanıyor. Bu görsel-kinestezik-ses kaydı; yüz morfolojisinin, yüz morfolojisinden yola çıkarak portrenin estetik açılımları, kimliklerin yorumlanması ve gerçeğin sanal doğasının tezahürlerinin yaratıcı metodolojinin potansiyelini açığa çıkarıyor. Birey, toplum, teknoloji ve doğa arasındaki ilişkiyi, hazırlanması yıllar süren ve transmedya mekân enstalasyonlarına işaret eden “Self-sustaining Systems of Absurdity” başlıklı çalışmasıyla keşfetmeye girişen Stevan Kojic,  kullandığı elektronik atıklarla, alternatif bir biyo-sosyal yaşam potansiyelini ve yaşayan organizmanlarla makine sistemleri arasındaki ilişkiyi inceliyor. Dijital ve geleneksel yöntemler arasındaki karşılıklı ilişki ve gerilim üzerine üreten Yağız Özgen çalışmalarında dijital dilin doğasını geleneksel sanat üretim biçimlerine simüle ediyor. Bir aydınlatma aparatının soyut bir forma bürünen detayının izlendiği “isimsiz” ve geleneksel peyzaj imgesinin tekinsiz atmosferine sahip “Bakış Açısı”nda, resmin basit ilkelerini dijital dilin süreksiz yapısı üzerinde inşa ediyor. Yüksek lisansını dijital sanat ve disiplinlerarası çalışmalar üzerine tamamlayan Karolina Mudrinski, “Final Fields” isimli holografik enstalasyonunda, görsel sanatlarda temel modül olarak matematiksel teorilerin kullanılma fikrine odaklanıyor. Üç ayrı modül ve bilgisayar destekli haritalamadan oluşan çalışma, döngüsel mekan yaratısının yeni bir ütopya gibi sonsuz kez tercüme edilmesine dayanıyor. Matematikçi, akademisyen ve sanatçı Selçuk Artut, “Analog Pikseller - 5” serisinden kinetik bir çalışma sunuyor. Çelik panel üzerinde programlanmış hareketli küçük dişli motorlar ve ses tasarımını içeren kombinasyon, izleyicinin algı sınırlarını gözlemliyor. “Analog Pikseller”, rastlantısallık, etkileşim ve oyun üzerinden veri ve form arasında amorfik bir sanat nesnesi ortaya çıkarıyor. Deneysel dijital sanat üretimlerinde doğanın algoritması ve evrenin fraktal geometrik yapısı üzerine yoğunlaşan Ozan Türkkan, çok boyutluluk, düzensizlik, hareket ve etkileşimlilik kavramlarıyla işleyen “F-Strins” isimli triptik video enstalasyonuyla sergide yer alıyor. Görüntünün öğeleri, tasarlanmış soyut formlar ve manipüle edilmiş geometrik mutasyonlarla arasında güçlü bir bağ kuruyor. Bu fraktal formlar, klasik duyarlılık ve fütüristik vizyon arasında tuhaf bir gerilim ve denge yaratıyor. Berkay Tuncay, “Perfect” and “Study for Webcam Girls” isimli iki ayrı video-gif çalışmasıyla online kültür üzerine gözlemini sunuyor. İşlerinde genel olarak internet’ten derlediği görsel ve fiziksel materyalleri kullanan sanatçı, bu çalışma için internet ortamından elde ettiği web kamerası kayıtlarınını ekran görüntülerini kullanıyor. Her iki çalışma da pornografinin ticari ve ticari olmayan dağıtımı, kamusal alan ve gündelik yaşam sınırlarını altüst eden absürdlük üzerine an’lardan oluşan bir yeniden yorum getiriyor. Ağ, fiziksel dünyaya dönüşüyor… Sanal ve gerçek arasında mekansal bir performans yaratan sanatçı Buşra Tunç’a ait “Opto-Glaz” isimli işitsel-görsel enstalasyon, ışığın kırılma ve yansımalarının olağanüstü varyasyonlarını yaratarak izleyiciye görsel bir deneyim sunuyor. Çok sayıda cam merceğin tavandan sarkıtılmasıyla oluşan fiziksel yerleştirme, bilgisayar tabanlı ses ve görsel tasarımla birleştiğinde mekansal algının sınırlarını zorluyor.